Zamanımızın seçilmiş hükümetleri, kendi yönetimlerindeki insanlar için genellikle iyi şeyler yapma çabası içindeler. Bu durum ne görmezlikten gelinebilir ne de küçümsenebilir. Hayatın birçok alanında epeyce yol katedildiği ortada. İnsanların çoğunun geçim durumunun çok iyi oluşu da çok sevindirici.
Bugün insan canına yapılacak planlı kasıt, yani katliam, dünyanın her ülkesinde ceza yasalarınca yasaklanmıştır. Çok sayıda halkın kendi devletine, yasalar yoluyla ölüm cezasını yasaklatmış olması da insanlık için bir övünç kaynağı.
Bunların yanında ise, doğal, barışçı, vicdan huzuru içinde mutlu bir yaşamı olanaksız hale getiren merkezi bir dert var.
Savaşlar!
Savaşlar, maalesef, nedeni insan olan ve binlerce yıldan beri süregelen dev bir „ateş“e benzerler. Bu dev „ateş“i, bizim bildiğimiz diğer ateşlerden ayırdeden özellik yakıtının insan oluşu! Gerçekte ne kendilerinin, ne de başkalarının bir karıncayı bile incitmesine izin vermek istemeyen çocuklar, anneler ve babalar, işte bu dev ve acımasız „ateş“te, adeta bir basit odun parçasıymışçasına yığınlar halinde yakılıp, kül olup gidiyorlar!
Bir annenin, aylarca karnında taşıdığı, sonrada çok çetin şartlar altında da olsa büyük bir sevgiyle büyüttüğü yavrusunun, kimsenin etkisi olmaksızın, kendi öz iradesini kullanarak savaş ateşine atılmasına izin vereceğine inanmak mümkün değil! Böyle bir anne, hiçbir suçu olmayan, olup bitenlerden habersiz, savunmasız insanların, kendi öz evladı tarafından öldürmesine izin verebilir mi? Hayır! Hiçbir anne çocuğunun, bir başka insanı öldürmesini istemez. Ve yine hiçbir anne, bir başkasının kendi çocuğunu öldürmesini istemez. Öyleyse savaşlarda ölenler ve öldürenler bu annelerin çocukları değil mi?
Bugünkü hakim güçlerin emrinde silahlı orduları var. Genç insanlar, buralarda asker olarak eğitilip yetiştiriliyorlar. Sonra da bu genç çocuklar, bu sistem içinde „insan öldürme uzmanı“ olarak görev yapıyorlar. Nasıl bir „Çocuk Hastalıkları Uzmanlığı“ varsa, hiç adı bile anılmadığı halde, gerçekte aynen buna benzer bir „İnsan Öldürme Uzmanlığı“ var! Üzerinde, bundan daha çok düşünülmesi gereken bir durum olabilir mi hiç?Bundan daha akıldışı bir olay düşünülebilir mi hiç?
Zamanımızda insan öldürmek amacıyla silah yapmakla bir ekmek fırınında ekmek üretmek arasında sanki hiç fark yok! Hatta bazen, silah ekmekten daha önemli!
Savaş sanayinin besleyicileri durumundaki ordular, pahalı, öldürücülük gücü yüksek, biyolojik, kimyasal, bilgisayar eşlikli silahlarla; bombalar, atom bombaları, roketler, tanklar, savaş gemileri ve savaş uçaklarıyla donatılıyor! Hatta bunlar, sevgi, saygı, barış ve bilginin üretilmesi gereken okullardan çok daha büyük masraflarla donatılıyor. Bu pahalı donatımın finansmanı ise, hani çocuğunun asker olarak savaşa gitmesini istemeyen, bir canlıyı öldürmesini istemeyen veya bir başkası tarafından öldürülmesini istemeyen ana-babalar varya, işte onlardan toplanan vergilerle yapılıyor!
Bu yetmiyormuş gibi, daha güçlü ordulara sahip olabilmek için, gerek devletler arasında gerekse bloklar arasında yoğun bir rekabet yapılıyor.
Bu rekabet için harcanan paralar, savaş gücünün artırılması yerine; acıların dindirilmesi, insanlar arası dostluk ve dayanışmanın geliştirilmesi konularında yapılsa daha doğru olmaz mı?
Dahası var: „Yasal“ , „Haklı“ veya „Kutsal“ savaşlar planlanıp, günahsız genç askerlere, hiçbir suçu olmayan insanlar öldürtülüyor. Doğaana binbir yerinden yaralanıyor. Korku, baskı, işkence, yoksulluk, açlık her geçen gün daha da artıyor!
Herkes olup biteni tüm çıplaklığıyla görüyor ki:
- Hiçbir savaş, hiçbir zaman „yasal“ olamaz!
- Hiçbir savaş, hiçbir zaman „haklı“ olamaz!
- Hiçbir savaş, hiçbir zaman „kutsal“ olamaz!
- Her savaş planlanmış bir „katliam töreni“dir ve bu planlı „katliam“, bugünkü yasalara göre ağır cezayı gerektiren bir suçtur!
- Bu akılsızlık, hareket tarzı ve eşi benzeri olmayan bir tezattır!
İnsanlar, bir yandan savaşa tahrik edilmekte ve öte yandan savaşlar yürütülmekte. Savaşlar, insanlığın başına bela kesilen diğer „illetlerin“ yanında, „korkunç bir girdabın güçlü motorları“ işlevi görmekte. Sürekli olarak insan canına kıyılmaktadır. Ulu İnsanlık'ın ve Doğaana'nın sürekli olarak bir yerleri kana boyanmakta, bir yerleri alevler içinde yanıp kül olmaktadır.
Doğurgan, cömert, hoşgörülü ve şirin Doğaana, günden güne, artık tasviri bile mümkün olmayan, daha tehlikeli bir yaratık görünümüne bürünmektedir. Þayet bu durum böyle devam edecek olursa, Doğaana'nın, kendi öz çocuklarıyla birlikte, insan kaynaklı, yeni bir dev patlamayla paramparça olup, gökyüzü boşluğunda bir daha geriye gelmemek üzere tamamen kaybolması tehlikesi büyük!
- Bu gidişat hiçbir şekilde insan akıl ve mantığıyla bağdaşmıyor.
- Bu gidişat ulusal devletlerin yasalarına aykırı
- Bu gidişat Doğaana ve insanlığa yapılmakta olan ve insanlık tarihinde başka bir benzeri olmayan bir ihanettir!
Benim fikir ve vizyonlarım kesinlikle hazır, kesinleşmiş „reçeteler“ veya eylem direktifleri anlamında değildir. Tam tersine, onlar genç-körpe ve yeşil fidanlar gibidir. Onlar beslenmeye ve bakıma muhtaçtırlar ki işte ondan sonra gelişebilsinler, büyüyebilsinler ve meyve verebilsinler. Bir başka deyimle; onlar eleştiriye açık, çoğalmaya açık ve gelişmeye açık düşüncelerdir.
İnsanlığın başbelası olan tüm savaşlara kesin bir son vermek, benim vizyonlarımın önemli bir bölümünü teşkil etmektedir.
Ben gönlümü ve kafamı vizyonlarımın geliştirilmesi ve onların hayata geçirilmesine adadım.
Sizlerle birlikte yapacağım içten çalışmalar için çok seviniyorum.
Öyleyse bugünden tezi yok! El ele verelim, bu amansız, sonu gelmeyen „ateş“i söndürelim!
Bu proje, hiçbir şekilde para kazanmayı, para toplamayı veya para dağıtmayı amaçlamamaktadır.